Rektörümüzün Ayasofya’nın Tekrar Camii Statüsüne Sahip Olmasıyla İlgili Verdiği Röportaj

Cami olarak ibadete açılması ile ilgili gündemdeki yerini koruyan Ayasofya hakkında İLKHA’ya değerlendirmelerde bulunan Samsun Üniversitesi (SAMÜ) Rektörü, Dinler Tarihi Uzmanı Prof. Dr. Mahmut Aydın, Ayasofya’nın cami olarak açılmasının İstanbul’un İslam Medeniyetinin sembol kentlerinden biri olan İstanbul’un Müslüman kimliğini teyit edeceğini belirtti.

Prof. Dr. Mahmut Aydın, “Osmanlı fetih geleneğinde, bir gayr-i müslim beldesi fethedildiğinde oradaki en büyük mabedin İslam mabedine dönüştürülmesi vardır.” dedi.

“Ayasofya’nın kiliseden camiye dönüştürülmesi, İstanbul’un artık bir Müslüman kenti olduğunun Hristiyan dünyasına ilan edilmesi anlamına gelmektedir”

Ayasofya’nın tarihçesiyle ilgili bilgi veren Aydın, “İlk Hristiyan Roma İmparatoru olan Konstantin, İstanbul (o günkü adı ile Konstantinopolis) şehrini kuruyor ve burayı imparatorluğun merkezi yapıyor. Dolayısıyla imparatorluğun merkezi yapılan İstanbul’da da Hristiyanlığı ve imparatorluğun gücünü temsil etmesi için 360 yılında ‘Megale Ekklesia’ (Büyük Kilise) adıyla bir kilise inşa ettiriyor. Hristiyanlığı Roma İmparatorluğu’nun resmi dini yapan II. Theodosius, bu kiliseyi yeniler. Ancak çıkan halk ayaklanmasında II. Theodosius tarafından yapılan bu kilise de yıkılınca İmparator Jüstinyen (527-565) tarafından yeniden inşa ettirilen kiliseye Hagia Sophia (Ayasofya) adı verilmiştir. Jüstinyen tarafından yapıldıktan sonra İstanbul’un fethine kadar burası bir kilise (başkent mabedi) olarak kullanılıyor. Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethi ile birlikte 1 Haziran 1453’te ilk Cuma namazı Ayasofya’da kılınıyor. Böylece Ayasofya camiye dönüştürülerek ‘Fetih Camii’ adını alıyor. Osmanlı fetih geleneğinde gayr-i müslim bir beldenin fethedilmesinden sonra oradaki en büyük mabedin İslam mabedine dönüştürülmesinin muhtemel nedeninin; oranın önceki kimliğinden çıkarılıp Müslüman bir kimliğe büründürülmesi olduğu aşikârdır. Dolayısıyla Ayasofya’nın kiliseden camiye dönüştürülmesinin nedeni de İstanbul’un artık bir Müslüman kenti olduğunun Hristiyan dünyasına ilan edilmesi anlamına gelmektedir.” dedi.

“Bir binanın kendisi nasıl müze oluyor doğrusu anlamakta zorluk çekiyor insan”

Zaman içerisinde Ayasofya’ya birtakım ilaveler yapıldığını belirten Aydın, “Bu ilavelerin en önemlileri de yapılan minarelerdir. Çünkü bu minareler binanın görünüş olarak cami olmasını tescil etmektedir. Şu anda Ayasofya’nın fotoğrafına baktığımız zaman özellikle minarelerinden dolayı dışarıdan cami olarak görüyoruz. İçine girdiğiniz zaman ise maalesef daha çok bir kilise gibi görünüyor. Bilindiği üzere 1934 yılında çıkan bir kanunla Fetih Camii olan yapı, Ayasofya Müzesi’ne dönüştürülüyor ve 1935 yılından itibaren de günümüze kadar müze olarak kullanılıyor. Kültür Bakanlığı’nın tanımına göre müze; tarihi eserleri tespit eden bilimsel yöntemleriyle açığa çıkaran, inceleyen, değerlendiren, koruyan, tanıtan, sergileyen, eğitim programları aracılıyla tarihi eserler konusunda halkı bilinçlendirerek toplumun kültür düzeyini yükseltmeyi amaçlayan eğitim, bilim ve sanat kurumudur. Peki, Ayasofya böyle midir? Ayasofya’nın içerisinde hangi tarihi veya antik eserler sergilenmektedir? Binanın kendisi nasıl müze oluyor, doğrusu anlamakta güçlük çekiyorum. Özellikle Hristiyanların buranın müze olarak kalması için baskı yapmaları, İstanbul’u bir İslam şehri olarak kabul etmeyip burayla ilgili emellerinin devam ettiği anlamını taşımaktadır. Ama Ayasofya’nın cami olması, İstanbul’un İslami bir kimliğe sahip bir Müslüman şehri olduğunun açık tescilidir. ‘Ayasofya camiye dönüşsün mü yoksa müze olarak kalmaya devam mı etsin?’ konusunda tartışmalar var ama ben şunu açıkça ifade edeyim; Müslümanım diyen bir insanın ‘hayır burası olduğu gibi kalsın, burası cami olmasın’ deme lüksünün şahsen olmadığını düşünüyorum.” ifadelerini kullandı.

“Eğer Ayasofya cami olmayacaksa o zaman Kurtuba Katedrali de kilise olmamalı”

Dinlerin sembollerle yaşadığını dile getiren Aydın, konuşmasının devamında şunları aktardı:

Bir şehrin kimliğini oradaki temel semboller belirler. Ayasofya’nın cami olmasına itiraz edenler, örneğin Endülüs’teki Kurtuba Camii ile ilgili bir şey söylemiyor. Kurtuba Camii (İspanya’nın Cordoba şehrinde sonradan kiliseye çevrilmiş olan camidir), Endülüs Emevi döneminde Birinci Abdurrahman zamanında başlayıp yaklaşık 10 yılda tamamlanan ve döneminde dünyanın en büyük camisi olan muhteşem bir eserdir. Ancak şu anda orayı ziyaret edenler, eğer daha önce o mekânın cami olduğu hakkında bilgisi yoksa oranın cami olduğunu anlamaz. Çünkü o kadar değiştirilmiştir ki tam olarak bir kiliseye dönüştürülmüştür. Örneğin ‘Kurtuba Katedrali’ adı verilen yapının pek çok sütunu yıkılarak içine bir katedral inşa edilmiştir. Dolayısıyla şunu rahatlıkla söyleyebiliriz; eğer Ayasofya cami olmayacaksa o zaman Kurtuba Katedrali de kilise olmamalı.

“Ayasofya İstanbul’un İslami kimliğinin önemli sembollerinden biridir”

Camilerin sembol değeri olduğuna dikkat çeken Aydın, “Camiye ihtiyacımız mı var? diyorlar. Ona bakarsak o zaman bugün ihtiyaç yok diyerek pek çok şeyi yıkmamız veya artık yapmamamız gerekiyor. İhtiyaç olmasa da bazı şeylerin kimlik açısından sembolik değeri vardır. İşte Ayasofya’nın da daha önce de altını çizdiğimiz gibi şehrin kimliği açısından önemli bir sembolik değeri vardır. Nasıl ki bir Hristiyan şehrinin en önemli sembolü Vatikan’daki Aziz Petrus Bazilikası veya Köln Katedrali gibi devasa katedral/ bazilika veya kiliselerse, Müslüman bir şehrin en önemli sembolleri Mescid-i Aksa, Selimiye veya Ezher Camileri gibi dini yapılardır. İşte Ayasofya da İstanbul’un İslami kimliğinin önemli sembollerinden biridir. Kaldı ki ben sağduyulu Hristiyanların Ayasofya’nın bir ibadet mekânı olmasını yadırgayacaklarını düşünmüyorum. Buranın cami olmasına karşı çıkan Hristiyanların İstanbul’un bir Müslüman şehri olmasını hazmedemeyen ve bu şehirle ilgili halen kafalarında birtakım idealler taşıyan kimseler olduğunu düşünüyorum. Yapılış amacı mabet olan bir yerin mabet olarak kullanılmasından daha doğal bir şey yoktur. Kur’an-ı Kerim de bunun söylüyor. ‘Onların mabedine dokunmayın çünkü orada Allah’ı zikrederler.’ Dolayısıyla sağduyulu bir Hristiyan’ın da bunun içerisinde Allah’ın zikredilmesinden rahatsızlık duymayacağı kanaatindeyim. Burada Ayasofya’nın cami olmasını kabullenemeyen Hristiyan zihniyetiyle ilgili şu hususun altını çizmek istiyorum; Hıristiyanların İslam dini ile ilgili kabul edemediği en temel unsur şudur: Nasıl oluyor da bir kabilede (Kureyş kabilesi) ortaya çıkan bir din kısa sürede önce tüm Arabistan’da sonra da dönemin en güçlü devleti olan Roma ve Bizans’ın dini olan Hristiyanlığın hakim olduğu bölgelerde oldukça hızlı bir yayılma sürecine girerek önemli Hristiyan kentlerini ve mabetlerini hakimiyeti altında alarak Müslümanlaştırmıştır. İşte Ayasofya ile ilgili sorunun da Hristiyanlığın en kadim şehirlerinden biri olan İstanbul’un ve en kadim mabedi olan Ayasofya’nın bir Müslüman kenti ve mabedi olması olduğu kanaatindeyim.” ifadelerini kullandı.

“Ayasofya’ya ne yapılacağına bu ülke insanları ve bu ülkeyi yöneten idareciler karar verecektir”

Son olarak Aydın, “Ayasofya’nın camiye dönüştürülmesini istemeyenlerin bir diğer argümanı, ‘Burayı camiye çevirirsek Batılılar ne der.’ şeklindeki yaklaşımdır. Bir başkası ne der, bizim için çok önemli olmamalıdır. Bu korkularımızı yenmemiz lazım. Bu korkuları yenemezsek o zaman başka konularla ilgili de bir şey yapma durumunda kaldığımızda, ‘acaba bize ne derler’ gibi çekincelerimiz söz konusu olabilir. Ayasofya, Türkiye Cumhuriyeti’nin en önemli kenti olan İstanbulumuza ait bir eserdir. Bu eserle ilgili nasıl bir tasarrufta bulunacağına, ülke insanları ve bu ülkeyi yöneten idareciler karar verecektir. Onun için bir başkasının ne diyeceğine bakmamamız gerektiğini düşünüyorum. ‘Ondan sonra Mescid-i Aksa’ya ne yaparlar.’ Ya zaten yapacaklarını yapıyorlar. Mescid-i Aksa’nın altını oyuyorlar, istedikleri zaman Mescid-i Aksa’ya insanları sokmuyorlar. Yani Ayasofya müze olarak tutulduğu zaman Mescid-i Aksa’yı koruyacaklar mı? Veya Yunanistan’da hangi cami ve ibadet merkezi var. Dolayısıyla Ayasofya’yı ziyaret eden Müslümanların orada namaz kılmanın keyfini yaşamalarının ben her şeyden daha önemli olduğunu düşünüyorum.” dedi. (KAYNAK: İLKHA)

Öğrenci Destek Hattı