​​​​​​“Öteki Buluşmalar” Söyleşisinde Sosyal Bilimler ile Felsefe Arasındaki Sınırlar Tartışıldı

Haberler - 22 Nisan 2025 Sal

Üniversitemiz Düşünce ve Sanat Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi tarafından düzenlenen “Öteki Buluşmalar” söyleşi serisinin son etkinliğinde, Bursa Uludağ Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ferudun Yılmaz, “Sosyal Bilimler ve Felsefe Arasında Sınır İhlalleri” başlıklı bir konuşma gerçekleştirdi. Canik Kampüsü 100. Yıl Konferans Salonu’nda gerçekleştirilen söyleşinin moderatörlüğünü Üniversitemiz öğretim üyelerinden Doç. Dr. Peyami Safa Gülay üstlendi.

Bursa Uludağ Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ferudun Yılmaz, “Sosyal Bilimler ve Felsefe Arasında Sınır İhlalleri” başlıklı konuşmasında bilimin doğuşu, sosyal bilimlerin ortaya çıkışı ve felsefenin bu süreçteki konumu üzerine kapsamlı bir değerlendirme sundu.

Yoğun bir katılımla düzenlenen etkinliğe, Rektörümüz Prof. Dr. Mahmut Aydın, Rektör Yardımcılarımız; Prof. Dr. Ali Bilgin, Prof. Dr. Salih Kesgin ve Prof. Dr. Selahattin Kaynak, İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Dekanımız Prof. Dr. Kenan Çağan, Siyasal Bilgiler Fakültesi Dekanımız Prof. Dr. Mustafa Kemal Yılmaz, DÜSAM Müdürü Dr. Öğr. Üyesi Vefa Can Kaya, üniversitemiz akademik ve idari personeli ile çok sayıda öğrencimiz katıldı.

Bilimin Ortaya Çıkışı ve Felsefeyle İlişkisi

Prof. Dr. Ferudun Yılmaz konuşmasında, doğa bilimlerinin 17. yüzyılda felsefenin bağrından koparak doğduğunu ve başlangıçta sadece “bilim” olarak adlandırıldığını belirterek, doğa bilimlerinin hızla ilerleme kaydetmesiyle, 18. yüzyılda Aydınlanma düşüncesi çerçevesinde “akıl marifetiyle doğanın eninde sonunda bilinebileceği” inancının yaygınlaştığını dile getirdi. “Felsefenin bağrından çıkan doğa bilimleri, fiili olarak bir anlamda felsefeyi sonlandırma iddiasını da içeriyordu. Bilimler doğadaki düzenlilikler hakkında bize yöntemli, disiplinli bir bilme biçimini göstermeye başladılar.” diyen Yılmaz, bu dönemde Batı’da kilise ile bilim adamları arasında bir iktidar mücadelesinin yaşandığını hatırlattı.

Sanayi Devrimi ve Sosyal Bilimlerin Doğuşu

18 yüzyılın son çeyreğinde gerçekleşen sanayi devrimi ile yeni bir üretim düzeninin ortaya çıkmasıyla sosyal bilimlerin temellerinin atıldığına dikkat çeken Yılmaz, şunları ifade etti: “Sanayi devrimi dediğimiz şey gerçekleşiyor. Fabrika düzeni ortaya çıkıyor. İnsanlar ilk kez gündelik hayatlarındaki ihtiyaçlarını standart bir biçimde binlerce, on binlerce üretebildikleri bir durumla karşı karşıya kalıyorlar. Daha önce insanlığın aşina olmadığı bir şey bu.”  Prof. Dr. Yılmaz, bu yeni düzenin iki temel soruyu gündeme getirdiğini belirtti: “Refahı üreten koşullar nelerdir?” ve “Bu refahı nasıl bölüşeceğiz?” sorularının etrafında iktisat ve sosyoloji gibi sosyal bilimlerin şekillendiğini anlatan Prof. Yılmaz: “Dönemin entelektüelleri iki sorunun peşine düşüyorlar: Bu refahı üreten koşullar nelerdir? Ve bu refahı nasıl bölüşeceğiz? Politik ekonomi ya da ekonomi politik bu sorulara cevap aramak için ortaya çıkıyor. Adam Smith, refahın kaynağını üretimde görüyor ve iş bölümü marifetiyle yüksek verim üretiminden geçtiğini söylüyor. Aynı kavşakta sosyoloji de ortaya çıkıyor. Çünkü bu üretim düzenini şekillendirebilmek için toplumsal hayatın topyekûn dönüşmesi de icap ediyor. Felsefenin bağrından doğa bilimleri çıktıktan yüz küsur yıl sonra, sosyal bilimler de yine o bağrından çıkmış oluyor.” değerlendirmesinde bulundu.

Felsefenin Yeni Konumu ve İtirazlar

Sosyal bilimlerin de felsefenin bağrından çıkmasıyla felsefenin rolünün sorgulanmaya başladığını belirten Yılmaz, “19. yüzyıl epistemoloji yüzyılı olarak anılır. Artık bilimler var ve bilme ediminin tamamını gerçekleştirebileceğini iddia ediyor. O zaman felsefeye ne rol kalıyor? Felsefeye, bilimlerin bilme eylemini, bilgi kaynağını ve tutarlı bir biçimde kullanıp kullanmadıklarını inceleme rolü kalıyor.” dedi. Yılmaz, Batı felsefesindeki Anglo-Sakson (analitik) gelenek ve Kıta Avrupası geleneği arasındaki temel bir ayrıma da dikkat çekerek Kıta felsefesi geleneğinin “insan doğadaki diğer nesnelerden farklıdır, dil sahibidir ve bir anlam evrenine sahiptir” düşüncesiyle sosyal bilimlerin doğa bilimleri yöntemini kullanmasına itiraz ettiğini belirtti.

Biyoloji Metaforları ve Teknolojik Gelişmeler

Konuşmasında bilimsel gelişmelerin insan doğasını dönüştürebilecek bir noktaya geldiğini vurgulayan Yılmaz, 1950-60’lı yıllarda sibernetik kavramının kıta Avrupası felsefecilerini kaygılandırdığını, günümüzde ise yapay zeka gibi teknolojilerin çok daha büyük sorular doğurduğunu belirterek: “1950-60’lı yıllarda kıta Avrupası felsefecileri ‘sibernetik’ kavramını duyduklarında alarmize olmuşlardı. Bugün için bize naif kalan bu kavram yerine şimdi yapay zeka çağındayız. O dönemin felsefecileri şimdi yaşıyor olsalardı, makine öğrenmesi kavramını duysalardı muhtemelen kıyametin geldiğine kanaat getirirlerdi.” ifadelerini kullandı. Prof. Yılmaz, 1990’lı yıllardan itibaren biyolojik metaforların sosyal bilimlerde yeniden moda olduğuna dikkat çekerek, Sloterdijk ve Habermas arasındaki tartışmaya değinerek hayvan klonlamanın ardından insan klonlamaya uzanan süreçte bilimsel gelişmelerin önlenemez bir yazgısal seyir izlediğini ifade etti. Bu bağlamda Slavoj Zizek’in “insanat bahçesi” kavramına atıf yapan Yılmaz, bilimsel gelişmelerin gidişatına müdahale etmenin zorluğunun altını çizerek: “İtiraz edenlerin de bu gidişata müdahale şansı yoktur. Destekleyenlerin de onu yönlendirme şansı yoktur. Kendi suretini kazanarak devam edecektir.” değerlendirmesinde bulundu.

Etkinlik, bilim ve felsefe arasındaki dinamik ilişkiyi sorgulayan katılımcıların soruları ve tartışmaların ardından Rektörümüz Prof. Dr. Mahmut Aydın’ın, Bursa Uludağ Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ferudun Yılmaz’a hediye takdimi ve hatıra fotoğrafı çekimi ile sona erdi.